Salihli’nin
7 km batısında yer alan Sardes’in kuzeyindeki Hermos (Gediz) nehri ile Gygaea
(Marmara) gölü arasında kalan ve bu gün Bintepeler olarak anılan genişçe bir
bölge Lidyalı soyluların mezarlığıdır. Büyüklü küçüklü 120 kadar Tümülüs, antik
çağdan günümüze gezginlerin merakını uyandırmış, arkeolojik ilgiyi üzerine
çekmiştir. Bu merak ve ilgi Bintepelerin 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası
Listesine aday olarak alınmıştır.
İlk
belgeli kazı çalışmasını İzmir’in Prusya Konsolosu Ludwing H. Spiegelthal, 1853
yılında “Karun Kadar Zengin” deyiminde adı geçen Croesos/Karun’un babası
Alyattes’e ait tümülüsü kazarak başlamıştır. Onu 1870 ve 1880 yılları arasında
A.Choisy ve G.Dennis takip etmiştir. Antik çağdan günümüze Tümülüsler
definecilerin elinden kurtulamamıştır. Günümüzde, zaten boşaltılmış, soyulmuş
bu yerlerin defineciler tarafından, soygun amaçlı hâlâ kazılıyor olması
bilgisizlik ve sorumsuzluğun eseridir.
Demir
çağında Sardeslilerin ölülerini nereye gömdükleri henüz bilinmemektedir.
Lidyalılarda, İÖ 6.yüzyıldan sonra Mermnad'lar hanedanlığı ile birlikte ortaya
yeni bir ölü gömme geleneği çıkmıştı. Bu geleneğe göre ölüler kesme kireç taşı
veya mermerden yapılmış mezar odalarına konur ve üzeri yığma toprak ile
örtülürdü.
Tümülüs
mezarlar olarak bilinen bu tepelere Anadolu Piramitleri adını vermek daha uygun
olmalıdır. Bazı Tümülüslerin boyu neredeyse piramitlerin boyuna ulaşacak
büyüklüktedir. Üstelik Herodot ünlü tarih kitabında ”Bu Tümülüsler Mısır’daki
piramitler kadar etkileyici ve büyüktürler”der.
Alyattes'in 1800'lü yıllarda yapılan çizimi |
Günümüzde, Bintepeler bölgesinde bulunan 119
tümülüsün içinden üç tanesi olağan üstü boyutlarıyla diğerlerinden ayrılır;
bunlar doğudan batıya doğru, Mermnad hanedanlığı krallarından Alyattes, Gyges
ve Sadyattes'e ait olduğu söylenen mezarlardır.
Tümülüslerin içindeki odaların bazıları
dromos'lu (ön geçiş) bazıları değildir. Kapı geçidi olmayan odalara ceset
tavandan sokulmuştur.
Mezar odalarının ölçüleri birbirlerinden pek
farklı değildir. Önemli olan sadece mezar odasının üzerine yığılan toprağın miktarıdır.
Gömülen kişinin sosyal konumu ve kişiliğinin önemine göre üzerine toprak
atılıyordu. Tümülüslerin büyüklü küçüklü olmasının nedeni buradan
kaynaklanmaktadır.
Dilimizde
yer alan “Toprağı bol olsun” deyiminin de buradan gelmekte olduğunu söyleyebiliriz.
Herodot,
ünlü tarih kitabında Lidya Kralı Alyattes'in mezarından bahsederken şunları
yazıyor:
‘‘Mısır ve Babil'deki anıtlar bir yana, burada
öyle bir anıt var ki, bilinen bütün öbürlerini aşar... Bu, Croesos’un babası
Alyattes'in mezarıdır. Etekleri büyük taşlarla örülmüş bir toprak
yığınıdır.’’
Gerçektende
Anadolu Piramitleri adıyla anılan Tümülüslerin en büyüğü Kral Alyattes için
yaptırılandır. Çapı 535 m, taban çevresi 1.115 m ve yüksekliği 69 m olan bu
yığma tepenin altındaki mezar odasında, kralın pek çok altın ve gümüş benzeri
özel eşyaları bulunuyordu.
Alyattes’in
mezar odası Lidya duvar işçiliğinin en başarılı ve en cesur örneğini verir; Çok
iyi perdahlanmış, mermerleşmiş kireçtaşı blokları demir bağlantılarla şaşırtıcı
bir güzellikte bir birine birleştirilmişlerdir.
Herodot’a
göre, Alyattes´in mezarının en yüksek yerindeki beş taş blok üzerinde bulunan
yazıtlarda ise, “anıtın inşası için her meslek dalının ne kadar para verdiği”
yazılıydı ve orada belirtilen rakamlara göre de küçük esnafın, el
sanatkârlarının yanında en fazla ödemeyi aşk satıcısı genç kızlar yapmıştır.
Yine
Herodot´a göre, “Lidyalı halk kızlarının hepsi, kocaya varıncaya kadar
kendilerini satarlar, çeyizlerini de buradan elde ettikleri paralarla
yaparlardı.”
Herodot’un tümülüsün tepesinde olduğunu
belirttiği büyük kayaların, 1853’de de sağlam durduğu Ludwing H. Spiegelthal’ın
tutuğu notlarından anlaşılmaktadır. 1958 ve 1975 yılları arasında Sardes’te
çalışmalar yapan George M.A. Hanfmann da bu taş bloğun varlığını yazılarında
belirtiyor. Ama 1962 yılında yapılmak istenen bir ölçme sırasında, bu taşın
defineciler tarafından dinamitlendiği, tümülüsün bir kez daha soygun amaçlı
tahrip edildiği anlaşılmıştır.
Mezar
odaları daha Persler döneminde soyulmaya başlamış bunu Romalılar, Haçlı
Orduları takip etmiş ve günümüzde de hazine avcıları tarafından soygun ve
tahribata devam edilmiştir. Bu nedenle bir Lidya mezar odasında ölü gömme ve
dinsel tören geleneğinin nasıl yapıldığını tam olarak anlamak olanağı şimdilik
bilinememektedir.
Günümüzde
bölge, turizmciler tarafından keşfedilmiş ve turizme açılmıştır. Önümüzdeki
yıllarda Bintepeler ve Sardes ile birlikte, Kula Jeoparkı bölgemizin bacasız
sanayi turizm açısından yeni kazanç kapısı olacaktır.
Özellikle
hazine avcıları bu bölgenin ikibinbeşyüz yıldır soyulduğunu ve para edecek bir
şey kalmadığını bilmeleri gerekir. Mermer ve taş blokların dinamitlenmesi hem
boş bir çaba hem de kültür mirasına ihanettir.
Mustafa
Uçar
Araştırmacı
Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder