Sonsuz ışıltısı, parlaklığı ve az bulunurluğu ile altın insanoğlu için daha ilk çağlarda değerli bir madendi. Ancak altın ilk zamanlarda sadece süs olarak kullanılıyordu. Altının paraya dönüşmesi M.Ö 670 yılında ve Lidya Krallığının başkenti Sardes’de gerçekleşti.
Günümüzde bu görüşü benimsemeyen çevreler hatta akademisyenler bulunmakta. Konuyla ilgili bilgilerimizi belgeler ile destekleyerek siz okurlarımızla paylaşalım;
Peter L. BERNSTEIN, “Altının Gücü"isimli kitabında “Herhangi bir maddenin para olarak kullanılabilmesi için, değeri tek başına yeterli değildir. Değeri olan birçok şey para yerine geçmez. Aslında en etkin para biçimleri, kağıt veya elektronik para gibi aksi halde önemli bir yarar sunmayacak nesnelerden geliştirilmiştir”der.
Doğruluğunu kanıtlamak için bir kaç örnek de verir: “İngiltere’de ilk zamanlarda sığır ve köleler para yerine kullanılmaktaydı. Ortaçağda karabiberi para olarak kullanmak çok yaygındı. II. Dünya savaşından hemen sonra sigara para birimi olarak kullanılmıştır. Modern zamanlarda yararlı hiçbir nesne asla uzun süre para olarak kullanılmamıştı.
Altın ise tam aksine, son derece yumuşak doğası nedeniyle, her zaman kullanışsız bir metal olmuştur. Ayrıca toplamda yanlızca 125.000 ton altın bulunduğunu düşünürsek birçok alanda kullanılamayacak kadarkıt olduğunu açıkça görürüz.
Ancak altının para olarak kullanılması, aynı amaç için kullanılacak diğer yararsız maddelerle karşılaştırıldığında açık bir üstünlüğe sahiptir. Asya'nın bazı bölgelerinde para birimi olarak kullanıldığı öne sürülen bir çeşit deniz salyangozu kabuğu ile kıyaslandığında altın belirgin biçimde dayanıklıdır ve parçalanmaz. Her altın parçası büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakılmaksızın dünyanın her yerinde yüksek bir değere sahiptir.Dahası her altın parçası ağırlığı ve saflığı ile değerlendirilir. Bu özellikleri sığırlara, kölelere, karabibere veya deniz kabuklarına uygulamak pek mümkün değildir.” açıklamasını getirir.
Böylece altın insanoğlunun birikim ve ticaret hayatına ilk adımını atar. Genelde takas sistemi vardır ama altın küçük külçe ve şekillerle ticaretin vazgeçilmezidir. Burada da altının saflığı ve ağırlığı sorun yaratıyordu. Her işlem için saflık testi yapmak ve altını teraziye koyup ağırlığını tartmak gerekiyordu.
Sikke üretmek, tartı ve saflık testi gibi bıktırıcı işlerin üstesinden gelmek için zekice bir buluştu. İşte ilk para diyeceğimiz sikkenin ortaya çıkması M.Ö 670 yılına rastlar. Anadolu hakkındaki tarih bilgilerini gerçeklerle mitolojik öykülerin karışımından oluşan “Tarih” kitabında, M.Ö 500 yıllarında Halikarnas’da(Bodrum) yaşamış Herodot’dan öğreniyoruz.
Herodot, altının Lidyalılarca bulunmasını Dianysos ile Midas arasında geçen “Neye dokunursam altın olsun” öyküsünde anlatır. Öykünün sonunda Midas’ın altın büyüsünden kurtulduğunu ama yıkandığı Paktolos ırmağının altın akmaya başladığını, o kadar ki Lidyalıların kestikleri hayvan postlarını Paktolos ırmağına attıklarını ve yünler arasına doluşan altınları topladıklarını aktarır.
Herodot bize Lidyalıların, "Parayı icat eden, altın ve gümüş sikke kullanan ilk insanlar olduklarını ve ilk perakendeci tüccarların da onlar olduğu” bilgisini verir. Bugün Salihli ilçesi yakınlarında bulunan Sardes kentinde ilk pazar yerinin kurulduğunu, burada et ve tahıldan mücevher ve müzik aletlerine kadar geniş ürün çeşitlerinin satıldığını anlatır.Herodot bu satıcılar için “Kaphloi (Kapelot) sözcüğünü kullanır. Yunan argosunda “büyük şapkalı adam” anlamına gelir ama modern deyişle “seyyar satıcı, işportacı” denilebilir.
Lidyalıların para ve ticareti geliştirmeleri rastlantı değildi. Başken Sardes, altın dolu alüvyon toprağı ile akan Paktolos (Günümüz Sart çayı) ırmağının kenarında kurulmuştu. Zekice buluşlarından biri de siyah renkli “mihenk taşı”dır ve altının saflığını test etmede kullanılır.
M.Ö 7. yüzyıl başlarında basılan ilk para fasulye tanesi şeklindeki “electrum” madeninin topaklarındandı ve adına ‘elektrum’ yada ‘dump’deniyordu. Dumplar 7.2 gr. Gelen ağırlıkları ve boyutları ile kolayca el değiştirilemiyordu. Üstelik üzerlerinde değerlerini belirten bir damga da yoktu sadece kralın mührü vardı.
Ardys, Elektrum paraların üzerine, Gyges’in Mermnand hanedanı için hazırlattığı “aslan başı” logosunu bir yüzüne, diğer yüzüne de paranın değerini belirten semboller işletmişti. Para icadı üzerinden 50 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra tek tip, yuvarlak ve düzgün bir şekle kavuşmuştu. Ancak para, hâlâ saf altın veya saf gümüşe dönüşememişti. Bu sorunu da Lidyanın son Kralı ünlü Krezüs çözecekti.
Krezüs tahta geçtiği M.Ö 575 yılında para ve mutluluğun birbirinden ayrılmaz olduğuna inanmıştı. Zenginliğin çekiciliği ve kralların desteklerini alan bilim adamları, sanatçılar başkent Sardes’de bilime,kültüe ve sanata katkıda bulunmaya başlamışlardı. Ergime ısısının keşfinden sonra electrum topaklar artık saf altın ve gümüşe dönüştürülüyordu. Kral bununla da yetinmemiş dolaşımdaki eski paraları toplatıp yenileri ile değiştirdi. Topladığı Elektrumları ise eritip saflaştırdı.
Halk arasında Krezüs parası anlamına gelen “Croiseios” adı ile anılmaya başladı. Croiseioslar üçte bir anlamına gelen “Trite”,altıda bir anlamında “Hekle” ve onikide bir anlamında “Obol” olarak üç birim değerleri taşıyordu. Krezüs’ün reformları tamamlandığında dünyanın ilk imparatorluk para birimi ortaya çıkıyordu.
Bazı bilimadamları Lidya’da para basımının M.Ö 700 yılından önce hatta 50 yıl daha önce ortaya çıktığına inanırlar. Herodot bu tarihi M.Ö 687 olarak yazmıştır.
1951 yılında Efes antik kentinde çalışan bir grup arkeolog, M.Ö. 60 yılında inşa edilen Artemis Tapınağı kalıntılarından 3000’den fazla Lidya sikkesi buldu. İçlerinde damgalanmamış dump’lar, aslan başı basılı sikkeler buldular. dİkkatli bir inceleme, ilk gerçek sikkelerin M.Ö 635 civarına uzandığını doğruladı. Bu buluş aynı zamanda Herodot’un haklı olduğunu da kanıtladı.
Mustafa UÇAR
Araştırmacı Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder